Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/26225 E., 2018/11584 K.
“… Velayeti boşandığı eşinde olan çocuğunun okul taksitlerini ödeyen babanın bu ödemeleri eşine ödediği tedbir ve yoksulluk ile çocuklara ödediği tedbir ve iştirak nafakasından mahsup edemez…”
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
2016/26225 E., 2018/11584 K.
“… Velayeti boşandığı eşinde olan çocuğunun okul taksitlerini ödeyen babanın bu ödemeleri eşine ödediği tedbir ve yoksulluk ile çocuklara ödediği tedbir ve iştirak nafakasından mahsup edemez…”
T.C YARGITAY
Ceza Genel Kurulu
Esas: 2008/ 5-16
Karar: 2009 / 139
Karar Tarihi: 02.06.2009
“… sanık N.ile G. soyadlı tanıklar arasında geçmişe dayalı husumet de bulunmakta olup, birbiriyle çelişkili dosya içeriğine aykırı bu beyanlara itibar etme olanağı da bulunmamaktadır. …”
T.C YARGITAY
1.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 1678
Karar: 2017 / 7283
Karar Tarihi: 12.12.2017
“… yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu’nun(TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu’nun(TBK) 237. (Borçlar Kanunu’nun 213.) ve Tapu Kanunu’nun(TK) 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; dosya içeriği ve toplanan delillerden, mirasbırakan ve eşinin ölene kadar davalı oğulları Durali ile aynı evde kaldıkları ve bakımlarının davalı tarafından yerine getirildiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emek de olabileceği kabul edilmelidir. Hukuk Genel Kurulunun 16.06.2010 tarih, 1-295/333 sayılı kararında da bu husus açıkça ifade edilmiştir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanabilirliğinin mirasbırakanın mirastan mal kaçırma iradesi ile hareket etmiş olmasına bağlı bulunduğu açıktır.
O halde, yukarıda değinilen ilke ve olgular birlikte değerlendirildiğinde, mirasbırakanın yapmış olduğu temlikle ilgili olarak gerçek amacının mirastan mal kaçırmak olmadığı, temlikin mal kaçırma iradesi ile gerçekleştirilmediği sonuç ve kanaatine varılmaktadır..
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile kabul edilmesi doğru değildir. …”
T.C YARGITAY
21.Ceza Dairesi
Esas: 2016/ 9409
Karar: 2017 / 1718
Karar Tarihi: 05.04.2017
“… Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 19.12.2014 tarihli iddianamesi ile mütalaa ve ekindeki vergi suçu raporuna uygun olarak sanığın “2010 ve 2011 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek” suçlarından kamu davası açıldığı, her takvim yılında işlenen sahte fatura düzenlemek eylemlerinin her bir takvim yılı için birbirinden bağımsız ve ayrı suçları oluşturduğu gözetilmeden, “2010 ve 2011 takvim yıllarında sahte fatura düzenlemek” fiillerinin tek suç olarak kabulüyle hüküm kurulması Yasaya aykırı, sanıkların temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebeplerden dolayı 6723 sayılı Yasayla değişik 5320 sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA …”
T.C YARGITAY
9.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 26382
Karar: 2017 / 21932
Karar Tarihi: 21.12.2017
“… KHK kapsamında iş sözleşmesi feshedilen işçi, feshin geçersizliği ve işe iade davası açmış ise geçici madde uyarınca karar verilmesine yer olmadığına karar verilecektir. Burada dikkat edilmesi gereken, komisyonun görevinin sadece KHK kararnamesi ile ihraç listesi içinde çıkarılanlarla sınırlı olduğudur. Kurum ve kuruluş, KHK listesinden yayınlanmadan çıkarmış ise iş sözleşmesi ile çalışanın feshin geçersizliği ve işe iade davasının iş mahkemesince görülmesi gerekir. …”
T.C DANIŞTAY
12.Daire
Esas: 2015/ 1975
Karar: 2017 / 3074
Karar Tarihi: 07.06.2017
“… Olayda; davacının disiplin cezasına konu eyleminin, 17.09.2009 tarihli tutanak ile tespit edilmesi üzerine 01.10.2009 tarihli ve 613 sayılı soruşturma emri ile ilçe tarım müdürü vekilinin muhakkik olarak görevlendirildiği, muhakkik olarak soruşturmayı yürüten müdür vekilinin, soruşturma sonunda da disiplin amiri sıfatıyla dava konusu cezayı verdiği görülmektedir.
Bu durumda; hukuki güvenlik ilkesine aykırı olarak disiplin soruşturmasını yapan ile cezayı tesis edenin aynı kişi olduğu görüldüğünden, dava konusu işlemde hukuka uyarlık, temyize konu mahkeme kararında ise hukuki isabet bulunmamaktadır. …”
T.C YARGITAY
16.Ceza Dairesi
Esas: 2017/ 1809
Karar: 2017 / 5155
Karar Tarihi: 26.10.2017
“… Örgüt üyesi, örgüt amacını benimseyen, örgütün hiyerarşik yapısına dahil olan ve bu suretle verilecek görevleri yerine getirmeye hazır olmak üzere kendi iradesini örgüt iradesine terk eden kişidir. Örgüt üyeliği, örgüte katılmayı, bağlanmayı, örgüte hakim olan hiyerarşik gücün emrine girmeyi ifade etmektedir. Örgüt üyesi örgütle organik bağ kurup faaliyetlerine katılmalıdır. Organik bağ, canlı, geçişken, etkin, faili emir ve talimat almaya açık tutan ve hiyerarşik konumunu tespit eden bağ olup, üyeliğin en önemli unsurudur. Örgüte yardımda veya örgüt adına suç işlemede de, örgüt yöneticileri veya diğer mensuplarının emir ya da talimatları vardır. Ancak örgüt üyeliğini belirlemede ayırt edici fark, örgüt üyesinin örgüt hiyerarşisi dahilinde verilen her türlü emir ve talimatı sorgulamaksızın tamamen teslimiyet duygusuyla yetine getirmeye hazır olması ve öylece ifa etmesidir.
Silahlı örgüte üyelik suçunun oluşabilmesi için, örgütle organik bağ kurulması ve kural olarak süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk gerektiren eylem ve faaliyetlerin bulunması aranmaktadır. Ancak niteliği, işleniş biçimi, meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı, örgütün amacı ve menfaatlerine katkısı itibariyle süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk özelliği olmasa da ancak örgüt üyeleri tarafından işlenebilen suçların faillerinin de örgüt üyesi olduğunun kabulü gerekir. Örgüte sadece sempati duymak ya da örgütün amaçlarını, değerlerini, ideolojisini benimsemek, buna ilişkin yayınları okumak, bulundurmak, örgüt liderine saygı duymak gibi eylemler örgüt üyeliği için yeterli değildir. (Evik, Cürüm İşlemek İçin Örgütlenme, Syf 383 vd.)
Örgüt üyesinin, örgüte bilerek ve isteyerek katılması, katıldığı örgütün niteliğini ve amaçlarını bilmesi, onun bir parçası olmayı istemesi, katılma iradesinin devamlılık arz etmesi gerekir. Örgüte üye olan kimse, bir örgüte girerken örgütün kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgüt olduğunu bilerek üye olmak kastı ve iradesiyle hareket etmelidir. Suç işlemek amacıyla kurulmuş örgüte üye olmak suçu için de saikin “suç işlemek amacı” olması aranır. (Toroslu özel kısım syf. 263-266, Alacakaptan Cürüm İşlemek İçin Örgüt syf. 28, Özgenç Genel Hükümler syf. 280) …”
T.C YARGITAY
23.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 7967
Karar: 2017 / 2312
Karar Tarihi: 21.09.2017
“… Bedeli paylaşıma konu taşınmaz üzerine konulan ipoteğin konut finansmanı kredisinin teminatı olduğu tartışmasızdır. Tüketici kredisi mahiyetinde olan konut finansmanı kredisi teminatı olarak kurulan İpotek aktinde “taşınmazın borçlunun bankadan kullandığı diğer kredilerin de teminatı olduğu” yönündeki kayıt tüketiciyi aldatıcı mahiyette bulunduğundan borçlu açısından yazılmamış sayılması gereken bir kayıttır…”
T.C YARGITAY
17.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 3370
Karar: 2017 / 8807
Karar Tarihi: 09.10.2017
“… Mahkemece davalı sigortacının sorumluluk limitini belirlerken poliçenin düzenlendiği 2004 yılı teminat limitini esas almıştır. Oysa 31.12.2003 tarih ile 25333 sayılı ve 24.12.2004 tarih ile 25680 sayılı resmi gazetelerde yayınlanarak yürürlüğe giren “ Karayolları motorlu araçlar zorunlu mali sorumluluk sigortası tarife ve talimatının” B.1. maddeleri gereği, “Bu tarife ve talimatın yürürlüğe girmesinden sonra yapılacak sigorta sözleşmeleri, zorunlu mali mesuliyet sigortası yeni teminat ve primleri üzerinden yapılır. Ancak sözleşme süresi içinde Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanlıkça teminat tutarı artırıldığı takdirde, herhangi bir işleme gerek kalmaksızın ve ek prim alınmaksızın, artırılan teminat tutarı bu sözleşmeler içinde geçerli olur. Bu Tarife ve Talimat ile belirlenen teminat tutarları yürürlükteki bütün sigorta sözleşmelerine herhangi bir ek prim alınmaksızın uygulanır…”
T.C YARGITAY
20.Hukuk Dairesi
Esas: 2015/ 15905
Karar: 2017 / 4557
Karar Tarihi: 18.05.2017
“… 4721 sayılı TMK.nun 1007. maddesinde, “Tapu sicilinin hatalı tutulması nedeniyle uğranılan zararlardan devlet sorumludur. Devlet zararın doğmasında kusuru bulunan görevlilere rücu eder” hükmü yer almaktadır. Tapu işlemleri kadastro tespit işlemlerinden başlayarak birbirini takip eden sıralı işlemler olup, bu kayıtlarda oluşan hatalardan Devlet, TMK’nın 1007. maddesi gereğince kusursuz olarak sorumludur.
… Tapu Müdürlüğü tarafından yapılan hatalı işlem nedeniyle davacının zarara uğradığı sabittir. Ancak; TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edilebilmesi için uğranılan zararın başka türlü karşılanabilme olanağının bulunmaması gerekir. Davacı adına tescil edilmesi gereken payın … Belediye Başkanlığı adına tescil edildiği ve belediyenin bu taşınmazda halen paydaş olduğu anlaşılmaktadır. Davacının … Belediye Başkanlığı’na karşı tapu iptali ve tescil davası açmak suretiyle zararını giderme olanağı varken TMK’nın 1007. maddesi uyarınca tazminat talep edemez…”
T.C YARGITAY
2.Hukuk Dairesi
Esas: 2017/ 2060
Karar: 2017 / 7969
Karar Tarihi: 22.06.2017
“… 2-Velayeti davacı babaya verilen ortak çocuk 2002 doğumlu …’nın idrak çağında olduğu anlaşılmaktadır. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesinin 12. maddesi, Çocuk Haklarının Kullanılmasına Dair Avrupa Sözleşmesinin 3 ve 6. maddeleri gereğince, idrak çağındaki küçüğün ebeveynlerinden hangisinin yanında kalmak istediği konusunda hakim tarafından bizzat dinlenilerek görüşünün alınması, kardeşlerin ayrılmaması ilkesi de gözetilmek suretiyle tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre ortak çocuk …’nın velayetinin düzenlenmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmayıp, bozmayı gerektirmiştir…”
RUHİ, Ahmet Cemal, Tebligat Hukuku, Ankara-2013, 8. Baskı, syf 432
Muhatap tarafından tebligat yapılan kişinin kendisi ile aynı konutta birlikte oturmadığı yönünde bir iddia ileri sürülmüş ise, bu iddianın muhakkak araştırılıp açıklığa kavuşturulması gerekir. Bu iddia önemlidir ve dikkate alınmalıdır. İddianın doğru olup olmadığı meskun mahalde emniyet, kırsal mahalde ise jandarma marifeti ile araştırılarak sonuçlandırılır. …
YARGITAY 5. HD., 28/01/2008, E.2007/14109, K.2008/376
“… Davacılar, kendilerine yapılan kamuşlatırma tebligatlarında “birlikte sakin oldukları” belirtilen Mehmet E. ve Osman E. ile tebliğ tarihinde birlikte oturmadıklarını iddia ettiklerinden, davacılardan tüm delilleri ile sorulup bu hususun araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik incelemeyle hüküm kurulması doğru görülmemiştir. …”
T.C YARGITAY 4.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 15658 Karar: 2015 / 443
“… Davaya konu edilen olayda, Devlet Hastanesinde doktor olan davalının, hatalı teşhis ve tedavide bulunarak davacıda ağır ve kalıcı maluliyet oluşmasına neden olduğu ileri sürülmüştür. Kamu görevlilerinin görevleri kapsamında yetkisini kullanırken kusurlu eylemleri nedeniyle oluşan zarardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve yasada gösterilen koşullara uygun olarak, İdare aleyhine açılabileceğine göre, somut olayda karşı yana husumet tevcih edilmesi doğru değildir. …”
T.C YARGITAY 13.Hukuk Dairesi Esas: 2008/ 8473 Karar: 2008 / 10850
“… Davaların birleştirilmesi durumunda, sadece yargılama süreci birleştirildiğinden, asıl ve birleşen davaların birbirinden bağımsız, müstakil davalar olmaları nedeniyle, her dava için bir kez yapılması koşuluyla, davaların ayrı ayrı ıslahı mümkündür. …”
T.C YARGITAY 15.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 5499 Karar: 2016 / 5029
“… 6100 sayılı HMK’nın 114. maddesi uyarınca dava şartlarından olan görev konusunda aynı Kanun’un 138. maddesi uyarınca dosya üzerinden karar verilebilir ise de, ancak bunun için dava dilekçesinin davalıya tebliğ edilerek savunma hakkı tanınması gerekir. Dava dilekçesi tebliğ edilmeden dosya üzerinden görevsizlik kararı verilmesi HMK’nın 27. maddesinde düzenlenen hukuki dinlenilme hakkına da aykırılık oluşturmaktadır.
Bütün bu hükümlerden, dava dilekçesi davalıya tebliğ edilmeden görevsizlik kararı verilemeyeceği sonucuna ulaşıldığından kararın usul yönünden bozulması gerekmiştir. …”
YARGITAY 9. Hukuk Dairesi Esas No: 2014/15574 Karar No: 2015/31462
“… Somut uyusmazlıkta, mahkemece 15.05.2013 tarihli celsede “ ıslah dilekçesini ibraz etmek üzere iki hafta mehil verilmesine “ seklinde ara kararı olusturulmustur. Ara kararında kesin süreden söz edilmemis, süreye uyulmamasının yaptırımı da belirtilmemistir. Bu süre usule uygun olmadıgı gibi bu celseden sonra tahkikat devam etmistir. Bu nedenlerle mahkemece davacı vekiline ıslah islemlerini yerine getirmesi için HMK.nun 181. Maddesinde belirtilen sekilde yasal sonuçları da içeren kesin süre verilip, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken ıslah talebinin reddi hatalı olup, bozmayı gerektirmistir. …”
T.C YARGITAY 23.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 1171 Karar: 2016 / 4076
“… Arsa payı karşılığı inşaat sözleşmelerinin tek taraflı fesh bildirimi ile sona erdirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle yapılan fesh bildiriminin hukuki sonuç doğurduğundan bahsedilemez. …”
T.C YARGITAY 22.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 6816 Karar: 2016 / 19283
“… İhbar tazminatı iş sözleşmesini fesheden tarafın karşı tarafa ödemesi gereken bir tazminat olduğu için, iş sözleşmesini fesheden tarafın feshi haklı bir sebebe dayansa dahi, ihbar tazminatına hak kazanması mümkün olmaz. Yine, işçinin mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun 14. maddesi hükümleri uyarınca emeklilik, muvazzaf askerlik, evlilik gibi nedenlerle iş sözleşmesini feshetmesi durumunda ihbar tazminatı talep hakkı bulunmamaktadır. Anılan fesihlerde işveren de ihbar tazminatı talep edemez.
Somut olayda, davacı davalıya ihtarname göndererek işçilik alacaklarını talep etmiş ve ödeme yapılmadığı takdirde iş sözleşmesinin 4857 sayılı İş Kanunu’nun 24/II. maddesi uyarınca tek yanlı olarak feshedileceğini ihtaren bildirmiştir. Her ne kadar hükme esas alınan bilirkişi raporuna göre söz konusu ihtarın fesih niteliği taşımadığı kabul edilmişse de, tanık anlatımlarına göre davacının ihtarname gönderdikten sonra işyerini terk ettiği ve dolayısıyla davacının iş sözleşmesini feshettiği anlaşılmıştır. Hal böyle olunca mahkemece ihbar tazminatı isteğinin reddi gerekirken kabulü hatalı olup bozmayı gerektirmiştir. …”
T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 2978 Karar: 2015 / 5474
“… takibe konu alacağın tamamı dava açıldıktan sonra yapılandırılmış ve ödenmiş olduğundan dava konusuz kalmıştır. Davanın açılmasına davalı sebebiyet vermiştir. Bu durumda, mahkemece; yapılandırılarak ödenen takibe konu olan alacağın tümü üzerinden, davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken; yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda açıklanan miktar üzerinden davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi doğru olmamıştır. …”
T.C YARGITAY 1.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 18901 Karar: 2014 / 17335
“… yeni Tapu Sicil Tüzüğü hükümleri ve özelikle 75. maddesi nazara alındığında, tapu müdürlüklerine oldukça geniş yetkiler verilerek tapudaki hataların daha kısa bir sürede, idari yoldan düzeltilmesine imkân verildiği görülmektedir. Yine bu maddenin son fıkrasında ise “Bu madde hükümleri uyarınca kayıt düzeltmeleri için müdürlüklere başvuru yapılması zorunludur.” hükmü bulunmaktadır.
Bu hüküm hak arama özgürlüğünü kısıtlamamakta, aksine hak arayanlara haklarını çok daha kısa bir sürede, kolay, ucuz ve basit bir şekilde elde etme imkânı vermektedir. Hal böyle olunca, bu imkânın öncelikle tüketilmesi ve bu yolla bir sonuç alınamaması durumunda ilgilinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunun 1027. maddesi gereğince mahkemeye başvurması zorunluluğu bulunmaktadır. …”
T.C YARGITAY 21.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 22398 Karar: 2016 / 13939
“… Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Yasanın 68/VI. maddesi hükmüne göre, babasından ölüm aylığı alan kız çocuğunun evliliğin son bulması ile kocasından da aylık almaya hak kazanması halinde bu aylıklardan fazla olanı ödenecektir. …”
T.C YARGITAY 19.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 2015 Karar: 2016 / 9743
“… Mahkemece toplanan delillere ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacının maaş hesabından virman, takas ve mahsup yapılmak suretiyle ödeme yapılmasına muvafakatini içeren talimatının birisinin 25.000 TL tutarındaki krediye, “virman sözleşmesi ve temlikname” başlığını taşıyan 03/03/2011 tarihli olanın ise … … şubesi nezdinde kullanılan krediye ilişkin olduğu, ayrıca davacının davalı bankanın herhangi bir şubesi tarafından kullandırılan kredilere kefalet halinde emekli maaşından kesinti yapılmasına rıza gösterdiği, bu nedenle davalı banka tarafından davacının hesabından kesinti, mahsup veya virman yapılmasının taraflar arasındaki sözleşme ve talimat ile verilen açık muvafakate dayandığı, davalı bankanın itirazında haklı olduğu gerekçesiyle davanın ve davalının tazminat talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.
Emekli sandığından emekli maaşı alanlara uygulanan 5510 sayılı Yasanın 93. maddesi hükmü uyarınca borçlunun gelir, aylık ve ödeneklere borçlunun muvafakati bulunmadıkça haczedilemez. Davacının kefil olduğu sözleşmede borçlarının ödenmesi amacıyla emekli maaşı hesabından mahsup, virman ve takas yapılmasına rıza göstermesi maaşta tasarrufu engelleyici nitelikte bir sözleşme olduğundan ve BK’nun 19. ve 20. maddeleri uyarınca geçersiz sayılacağından bu konuda önceden yapılan anlaşmaların geçersiz olacağından mahkemece bankanın davacının emekli maaş hesabından kesinti yapamayacağı kabul edilerek davacı alacağı belirlenip sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yasaya aykırı yoruma dayanan bilirkişi raporuna itibar edilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, mahkemece kararının bozulması gerekmiştir. …”
T.C YARGITAY 16.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 20772 Karar: 2016 / 7160
“… Tapuda kayıtlı taşınmazın satışına ilişkin yazılı sözleşmelerin resmi biçimde yapılmamasından dolayı hukuken geçerli olmadığı (TMK. md.706, TBK md.237, Tapu kanunu md.26 ve Noterlik kanunun md.60) tartışmasızdır. Bu nedenle geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmayacağından taraflara verdiklerini haksız iktisap kurallarına göre isteyebilirler. Tapuda kayıtlı olmayan taşınmazların devri hakkında yasada öngörülmüş bir şekil şartı bulunmayıp, tarafların anlaşması ve bu anlaşma sonucunda taşınmazın zilyetliğin satın alana devredilmesi yeterlidir. Zilyetliğinin devredilmesinden sonra taşınmaz hakkında tapu kaydının oluşması öncesinden yapılan sözleşmenin geçerliğini etkilemez. …”
T.C YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 596 Karar: 2016 / 14023
“… Kambiyo senetlerine mahsus haciz yolu ile takip, İİK’nun 168. maddesinin birinci fıkrasına göre ancak vadesi gelmiş kambiyo senedi için yapılabilir. Takip dayanağı bono metinlerinde vadesinde ödenmediği takdirde müteakip bonoların muacceliyet kesbedeceği yönünde kayıt bulunması bu senetlerin kambiyo senetleri olma niteliğini etkilemez. Bu gibi kayıtlar yazılmamış sayılır. Muacceliyet koşulu ayrıca bir sözleşmede belirlenmedikçe anılan kayıt ilgililer yönünden hiçbir sonuç doğurmaz (Özten, Fırat; Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Baskı. S: 487,1002). Buna göre, bono haricinde düzenlenen ve bonoya açık atıf yapılan bir sözleşme ile belirlenen muacceliyet koşulu geçerlidir. …”
T.C YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 11995 Karar: 2016 / 14174
“… 6102 sayılı TTK’nun 778/1-a maddesi göndermesiyle bonolar hakkında da uygulanması gereken aynı Kanun’un 687/1. maddesi gereğince; kural olarak, bonodan dolayı kendisine müracaat olunan kimse, keşideci veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri, müracaatta bulunan hamile karşı ileri süremez. Bu kuralın istisnası da aynı fıkrada düzenlenmiş olup, buna göre, hamil, bonoyu iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş ise, borçlu, keşideci veya önceki hamillerle arasındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan def’ileri müracaatta bulunan hamile karşı da ileri sürebilecektir.
Öte yandan menfi tespit davasında, alacaklı olarak kim taraf gösterilmiş ise, dava sonunda verilen karar, sadece ona karşı hüküm ifade eder.
Somut olayda, takip alacaklısı bonoda ciranta olup, keşideci ve lehtar hakkında takip yapmıştır. Menfi tespit davası, keşideci ile lehtar arasında görülmektedir. Yukarıdaki yasa hükmü gözetildiğinde, alacaklı cirantanın taraf olmadığı menfi tespit davasında verilen karar alacaklıyı bağlamaz. Takip alacaklısı 3. kişi ciranta olup, menfi tespit davasının tarafı değildir. Bu nedenle anılan karar ile senedin iptal edilmiş olması, ona karşı hüküm ifade etmez. …”
T.C YARGITAY 12.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 6757 Karar: 2016 / 14179
“… İİK’nun 128/a-2. maddesine göre; Kesinleşen kıymet takdirinin yapıldığı tarihten itibaren iki yıl geçmedikçe yeniden kıymet takdiri istenemez. Ancak, doğal afetler ve imar durumundaki çok önemli değişiklikler meydana getiren benzer hallerde yeniden kıymet takdiri istenebilir.
Artırmaya çıkarılan bir taşınmazın tapu kaydındaki son durumunun, şartnamede açıkça gösterilmesi ve böylece artırmaya katılacak olan kişilerin, taşınmazın imar durumunu ve miktarını bilerek artırmaya girmeleri sağlanmalıdır. Satışa konu taşınmazların tapu kaydındaki söz konusu değişikler, değer artırıcı nitelikte ise, yeni imar planı ve son tapu kaydı sorulmadan ihalenin yapılması, ihalenin feshi nedenidir. …”
T.C YARGITAY 11.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 9114 Karar: 2016 / 6883
” … Haklı sebep ile kast edilen örneğin; şirket ortaklığını çekilmez kılacak nitelikteki husumet, şirketin işleyişi, yönetimi ve faaliyetleri hakkında bilgi vermemenin süreklilik kazanması, ortakların şirketten dışlanması, şirket yöneticilerinin kişisel menfaatleri yönünde hareket edip şirketi borca batık hale sürüklemesi, şirkete ihanet etmesi olarak sayılabilir. …”
T.C YARGITAY 11.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 6 Karar: 2016 / 6919
“… davacı yolcunun bagajı davalı taşıma şirketine teslim ettiğini kanıtlama yükümlülüğü bulunmaktadır. Dosyada, teslime dair hiçbir delil mevcut olmayıp, gerekçesi açıklanmaksızın fiş düzenleme yükümlülüğünün davalının sorumluluğunda olduğu ve bagajın taşıyan davalıya teslim edildiğinin kabulü ile karar verilmesi doğru görülmeyip kararın davalı yararına bozulması gerekmiştir. …”
T.C YARGITAY 11.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 12105 Karar: 2016 / 9476
“… İcra dairesindeki kefaletlerin İİK 38. maddesi uyarınca ilamların icrası hakkındaki hükümlere tabi olması, İİK 257. maddesi uyarınca ihtiyati haciz talebinde bulunmaya engel değildir. İlamların icrası yoluyla alacağını tahsil imkanı bulunan alacaklının İİK 257. madddesindeki koşulların varlığı halinde ihtiyati haciz talep etmesi mümkündür. O halde, mahkemece ihtiyati haczin şartlarının oluşup oluşmadığının İİK 257. maddesi kapsamında değerlendirilmesi ve TBK 583. maddesi uyarınca kefaletlerin geçerli olup olmadığının tartışılması gerekirken, yazılı gerekçelerle talebin reddine karar verilmesi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir. …”
T.C YARGITAY 9.Hukuk Dairesi Esas: 2014/ 30441 Karar: 2016 / 5377
“… Davacının nikah izni alacağı, bu izinde çalışma karşılığı talep ettiği ücret 4857 Sayılı Kanunun 46/b maddesi gereğince aynı Kanunun 55/ı maddesi uyarınca mazeret iznidir. Mazeret izinleri kural olarak doğduğu anda kullanılması gerekir. Kullanılmadığı taktirde yıllık ücretli izin gibi ücrete dönüşmez. Kaldı ki dosyada davacının açıkça bu izni kullanmayacağına dair beyanı mevcut olup nikah izin ücreti talebinin reddi yerine kabulü hatalıdır. …”
T.C YARGITAY 9.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 2657 Karar: 2016 / 12630
“… Genel mahiyette bu açıklamalardan sonra işçilik alacaklarının belirsiz alacak davasına konu olup olmayacağı noktasında Dairemizce belirlenen kriterler aşağıdaki gibidir;
Kıdem tazminatı hesabı için, işçinin çalıştığı süre, fasılalı çalışma olup olmadığı, bu süre içinde ihbar önelini altı hafta aşan istirahat raporu alınıp alınmadığı, ücretsiz izin uygulaması olup olmadığı, grevde geçen sürenin varlığı, işçinin son ücreti, ücretin eki niteliğindeki ödemelerin son bir yıllık toplamı, işçiye sağlanan ayni hakların parasal değeri ve son bir yıllık ortalaması, ücretin eki mahiyetindeki ödemelerin devamlılık arz edip etmediği gibi konuların net olarak bilinebilmesi gerekir. Bu yüzden işçinin hesabın unsurlarına dair sözü edilen bir veya birkaç konuda belirsizlik halinde kıdem tazminatının başlangıçta tam olarak ve tamamen belirlenmesi mümkün olamaz. HMKnun 107. maddesinin gerekçesinde belirtildiği üzere alacaklının alacağının tamamını tam olarak tespiti mümkün değildir. Bu nedenle hesabın unsurlarındaki tartışma ve belirsizlik, alacağın da belirsiz olması sonucunu doğurur. Ancak ücret ve eklerine dair tartışma kıdem tazminatı tavan sınırlaması sebebiyle sonuca etkili değilse, kıdem tazminatının belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği düşünülmelidir.
İhbar tazminatı hesabı noktasında kıdem tazminat için sözü edilen tavan sınırlaması hariç, hemen hemen aynı verilere ihtiyaç vardır. İşçinin çalışma süresindeki tartışmanın ihbar süresine dair dilimi etkilemesi veya işçinin ücreti ve eklerindeki herhangi bir tartışma halinde ihbar tazminatı hesabı da belirsizdir.
İşçinin ücretini ve çalışma süresini bilmesi gerektiği varsayımı ile ihbar ve kıdem tazminatının her durumda belirli olduğunu söylemek isabetli bir yaklaşım olmaz. Çalışma süresine ve ücreti ile eklerine dair yasal yükümlülüğe rağmen işverence belge verilmemiş bir işçinin, işverende mevcut işyeri şahsi sicil dosyasına ulaşmadan ve işverence bilgi ve belge sunulmadan önce henüz dava açma aşamasında bu tür tazminatların tamamını ve tam olarak hesaplamasını beklemek ve bunu bir dava şartı olarak kabul etmek, hak arama özgürlüğünü zedeler. Bu konuda alınacak olan uzman raporu da hesap noktasında aynı belge eksiklikleri sebebiyle yeterli olmayacağı gibi, iş sözleşmesi yasal hakları ödenmeksizin feshedilen işçiden dava öncesinde alacaklarını belirleyebilmek için hesap raporu almak yönünde bir masraf yapmasını beklemek de doğru olmaz.
Yıllık izin ücreti hesabının unsurları, işçinin çalışma süresi ve ücretin miktarıdır. İşverence yasal düzenlemelere rağmen bu yönlerden belge düzenleme ve işçiye verme yükümlülüklerin yerine getirilmemiş olması halinde işçinin yıllık izin ücretini dava öncesinde tam olarak belirlemesi mümkün olmayabilir. Bu açıdan çalışma süresi ve ücretin tartışmalı olması durumunda yıllık izin ücreti belirsiz alacak davasına konu edilebilir. Ancak çalışma süresi ve ücretin işçiye verilmiş veya ulaşabileceği belge ve kayıtlarla kesin olarak saptanabildiği hallerde yıllık izin ücretinin belirli olduğu ve belirsiz alacak davasına konu olamayacağı söylenebilecektir.
Fazla çalışma, hafta tatili çalışması, bayram ve genel tatil çalışmaları karşılığı ücretler için ise çalışmaların tamamının puantaj kayıtlarına dayandırıldığı istisnai durumlar dışında hakimin taktiri indirimi söz konusu olduğundan, alacakların, davanın açıldığı aşamada tam olarak belirlenmesi mümkün değildir. Bu itibarla sözü edilen alacakların belirsiz alacak davasına konu edilebileceği ilke olarak kabul edilmektedir.
Hakimin takdiri veya yasal nedenlerle indirim yapılarak alacak miktarı veya değerinin belirlenmesi halinde alacak belirsizdir (Yargıtay 9.HD.27.02.2012 gün ve 2012/1757 E.2012/5742 K.). …”
T.C YARGITAY 9.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 2677 Karar: 2016 / 12655
“… Yargılamanın etkinliğine hizmet eden usul ekonomisinde, hâkimin yasanın öngördüğü düzen çerçevesinde yargılamayı kolaylaştırarak, gereksiz zaman kaybına ve gereksiz masrafa sebebiyet vermeksizin âdil karara varması sağlanmaktadır. Yargıtay bu ilkeyi “adaletin ucuz, çabuk ve isabetli olarak sağlanması” olarak tanımlamaktadır. (Y. HGK. 10.4.1991, 1991/15-91 E, 1991/202 K)..
Dairemizin yerleşik uygulamasında; usul ekonomisi ilkesi gereği iş sözleşmesinden kaynaklanması nedeni ile dava dilekçesinde talep edilmeyen işçilik ile ilgili bir alacak kaleminin ıslah dilekçesi ile talep edilebileceği kabul edilmektedir. …”
T.C YARGITAY 8.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 8154 Karar: 2016 / 9640
“… Nitekim öğreti ve uygulamada muhdesatın üzerinde bulunduğu taşınmazın ortaklığının giderilmesi için açılmış ve görülmekte olan bir dava bulunması halinde muhdesatı meydana getiren malik veya paydaşların bu olgunun tespiti istemiyle, yine muhdesat veya üzerinde bulunduğu taşınmazın kamulaştırılması halinde muhdesatı meydana getiren kişi veya kişilerin zilyetliğin tespiti istemiyle dava açmaları halinde hukuki yararın var olduğunun kabul edilmesi gerektiği, kabul edilmektedir.
Somut olaya gelince, Mahkemece, dava konusu taşınmazın kamulaştırma kapsamında kalıp kalmadığı olgusu araştırılmadan yazılı gerekçe ile hüküm kurulduğu görülmüştür. Hal böyle olunca; Devlet Su işleri Müdürlüğü’nden kamulaştırma bilgi, belge ve krokilerinin dosyaya getirtilmesi ve hukuki yarar olgusunun saptanmasından sonra, dava açmada davacının güncel hukuki yararının bulunduğu anlaşıldığı takdirde, davacı yanın dayandığı deliller ile birlikte toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik araştırma sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamıştır. …”
T.C YARGITAY 6.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 12329 Karar: 2016 / 6553
“… İİK.nun 62/4. maddesine göre borcun bir kısmına itiraz eden borçlunun o kısmın cihet ve miktarını açıkça göstermesi lazımdır. Aksi takdirde itiraz edilmemiş sayılır. Davalı borçlu aylık kiranın miktarına karşı çıkmış ise de itiraz ettiği miktarı açıkca göstermediğinden miktara itiraz etmemiş sayılır. …”
T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 8767 Karar: 2016 / 10150
“… Mahkemece; 3194 sayılı yasanın geçici 11.maddesi gereğince dava konusu binaya yol, su, telefon, kanalizasyon, doğal gaz gibi alt yapı hizmetlerinden birinin veya birkaçının götürüldüğünün tespiti halinde, öncelikle taşınmazın inşasında ilgili yönetmelikler doğrultusunda fenni gereklerin yerine getirilip getirilmediğine dair uzman bilirkişiler aracılığı ile keşif yapılarak bilirkişi raporu hazırlatılması ve sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken; aksi şekilde eksik incelemeye dayalı olarak hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. …”
T.C YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2016/ 12177 Karar: 2016 / 11604
“… Dava dilekçesinde davacıların adresi yok ise de; dilekçenin eki vekaletnamede davacıların açık adresi belirtilmiştir. Bu bakımdan, dava dilekçesinin usule uygun olarak düzenlenmediğinden, bir başka ifade ile dava dilekçesinde usuli eksiklik olduğundan sözedilemez. Mahkemece, işin esasının incelenmesi gerekir. … “
T.C YARGITAY 23.Hukuk Dairesi Esas: 2015/ 7601 Karar: 2016 / 4056
“… HMK’nun 176/2. madde hükmüne göre, aynı davada, taraflar ancak bir kez ıslah yoluna başvurabilir. Bu durumda davacının davasını ıslah ettikten sonra bundan vazgeçip tekrar dava dilekçesindeki taleplerini istemesi mümkün değildir. …”
TC. Yargıtay 2. Hukuk Dairesi E.9040/K.11067 T.20/10/1999
“… Boşanma nedenini davalı belirtilen kusurlu davranışı ile sağlamıştır. Her nevi gereksinimi evlilik dışı yaşadığı kişi tarafından karşılanmaktadır. Kocasının yardımından yoksun kaldığı düşünülemez. Davalı boşanma davası sonucu ayrı yaşamak zorunda kalmamış, kendine yeni bir düzen kurduğu için, ayrı kalmıştır. O halde kocayı tedbir nafakası ile sorumlu tutma hakkaniyet kurallarına ve iyi niyet davranışlarıyla bağdaşmaz. Nafaka isteğinin reddedilmemesi bu nedenle doğru bulunmamıştır. …”
T.C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi 2009/36214 Esas 2012/1820 Karar
“…Davacı işçinin Avcılar olan görev yerinin Beşiktaş olarak değiştirildiği, İş Kanunu’nun 22. Maddesine göre aleyhe değişiklik işçiyi bağlamasa da işçinin görev yerinin değiştirilip çalışma koşullarının ağırlaştırılması sebebiyle yeni görev yerine gitmediği ve eylemli olarak feshettiği sonucuna ulaşılmaktadır…”
T.C YARGITAY 9. Hukuk Dairesi 2009/7921 Esas 2011/7364 Karar
“…Güngören’den Çekmeköy’e taşınan işyerinde davacının çalışmaması eylemli haklı fesihtir…”
T.C YARGITAY Hukuk Genel Kurulu Esas: 2006/ 12-259 Karar: 2006 / 231
Muhalefet Şerhidir
“… Yasada aksine bir düzenleme bulunmadıkça hakim, bir iddiayı veya savunmayı taraflardan hangisinin kanıtlaması gerektiği sorununu çözerken <delillere iktidar> prensibini de göz önünde tutmalıdır. Delillere iktidar prensibi; bir olayın varlığı veya yokluğu (somut olayda imzanın borçluya ait olup olmadığı hususu) tartışılırken, bu konuda hangi tarafın delillere hakim olduğu ve onları hakime daha kolaylıkla getirebileceği belirlenmesi ve ispat külfetinin ona yüklenmesidir (Prof. Dr. Selahattin Sulhi Tekinay, Medeni Hukukun Genel Esasları ve Gerçek Kişiler Hukuku, sayfa: 189). Zira imzasını inkar eden taraf, imza mukayesesine esas teşkil edebilecek önceki imza ve yazı örneklerinin nereden temin edilebileceğini bilir ve buna ilişkin belgelerle kayıtları mahkemeye daha kolaylıkla sunabilir. Alacaklının, borçluya ait kanıt ve belgelere ulaşması veya onların yerini göstermesi çoğu zaman imkansızdır. …”
Gaziantep BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
11. Ceza Dairesi Esas: 2017 / 1193 Karar: 2017 / 1226
“… karşılıksız çekte şikayet hakkı; çekin karşılığını tahsil amacıyla bankaya ibraz eden hamil ile, “karşılıksızdır” işlemi yapıldıktan sonra kendisine çek iade edilen cirantaya aittir…”
T.C YARGITAY 21. Hukuk Dairesi Esas: 1998/ 5182 Karar: 1998 / 5270
“… İş ve Sosyal güvenlik hukuku ile ilgili düzenlemeler nitelikçe kural olarak kamu düzeniyle ilgilidir. Bu bakımdan, kusur ve hesap raporlarının alınması ve sair hususların incelenmesi davanın niteliği gözönünde tutularak, giderek gerçeğin saptanması yönünden tarafların istemlerine bakılmaksızın hakimin görevi gereğince re’sen yerine getirmesi gereken hususlardandır. …”
T.C YARGITAY 10. Hukuk Dairesi Esas: 2013/ 19425 Karar: 2014 / 661
“… özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmesinin zorunlu ve gerekli bulunduğu açıktır. Bu çerçevede, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde resen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır…”
T.C YARGITAY Ceza Genel Kurulu Esas: 2012/ 6-1309 Karar: 2013 / 258
“… Ceza muhakemesinin en önemli ilkelerinden biri olan ve Latince <in dubio pro reo> olarak ifade edilen <şüpheden sanık yararlanır> ilkesi uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel şartı, suçun şüpheye yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Oldukça geniş bir uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda şüphe belirmesi halinde uygulanacağı gibi, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından da geçerlidir. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan delillerin bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan ihtimali kanaate değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü bir oluşa imkan vermeyecek açıklıkta olmalıdır. …”
T.C YARGITAY 2.Hukuk Dairesi Esas: 2003/ 5250 Karar: 2003 / 8584
İşçi alacağı davalarında dosya kapsamında bulunması/eklenmesi halinde delil niteliği taşıyabilecek bazı evraklar ve dökümanlar şunlardır;